6 Mayıs 2011 Cuma

Sevmek ve mutsuzluk

Mutsuzluğu da sevmek gerekir.  Mutsuzluk, gerçekle yüzleşmek demektir. Her yüzleşmede ayrı bir darbe yersin. Şaşkına dönersin, ama mutsuzluk öğrenmek, olgunlaşmak, büyümek demektir. O yüzden mutsuzlukla da barışmak çok önemli bir meseledir. Mutsuzluk bazen bir neden bazen de bir sonuç göstergesidir. Neden durumlarında, kaçmak en sık başvurulan davranış biçimidir. Mutsuzluk bir sonuçsa, kaçmak gibi bir yolun yoktur. Çünkü o an, dört duvar arasında yapayalnız bir halde kalakalmışsındır.

Mutsuzluk, ağlamak, çıldırmak, uyuyamamak, uyanamamak, yiyememek ya da yemeden veya içmeden, içemeden duramamaktır… Öfke, halsizlik, isteksizlik, depresyon içinde, geceleri gündüz olamaması, gündüzleri akşamın bir türlü gelememesi hali yaşanır.

Boşluğa bakar durursun, kıpırdamadan, gözünü kırpmadan, konuşmadan…

Mutsuzluk için kötü bir şey denir.  Aslında kötü iyidir… Kötüden kaçmak değil, onu anlamak, onunla yaşamak gerekir…

Ben mutsuzluğun nedenini de sonucunu da severim. Sonuçta, zaten yalnızlık  halindeyimdir. Ki, bu benim için rahatsızlık verici bir unsur değildir. Mutsuzluk nedeni ise…

Sevdiğin için mutsuzsundur aslında. Sevdiklerin için. O sevdiklerini, onlar seni seviyor diye mi seversin? O zaman sen bir karşılığını almak için seviyorsundur. O zaman da zaten gerçek sevgi yoktur.

Ben mutsuz bir insanım. Çünkü deli gibi seviyorum. Sevdiklerimin beni sevip sevmemesi umrumda değil. Ben sevdiklerimden bir karşılık istemiyorum. Evet mutsuzum, ama ben mutsuzluğumu da sevdiğimle yaşamak istiyorum. Yalnızlığımı da, gözyaşımı da… Ben yaşamımın bir parçası olan sevdiğime olan görevimi sonuna kadar yerine getiriyorum. Onu hayatım elverdiğince, sonu gelene kadar, sevginin son damlasına kadar seviyorum…

Seni seviyorum,

8 Mayıs… Mutlu olman için mutsuzlukta yaşamam gerekse bile, Seni çok seviyorum…