29 Mayıs 2012 Salı

Rastgele

Şimdi içimdeki küçük kız sürekli dürtüp duruyor beni harekete geçmem için... "Birşeyler yap" diyor. "Hayatının elinden kayıp gitmesine izin verme. Dur, bir bak kendine, çevrene. Kim nereye gidiyor, bak ama sonra daha bir inatla, daha da hırsla devam et yaşamaya. Seni devirmeye çalışan rüzgarla inatlaş."

"Sus" diyorum. "Kafamı karıştırma. Elimden gelmiyor dik durmak. Kapılıp gidiyorum, rüzgar devam edene kadar sürükleneceğim. Elbet dinecek bu fırtına. Kabul etmeli bazan. Kader diyorlar buna. Yok çaresi. Sistemin içindesin, sistem seni istediği kıvama getirecek. Ancak o durmak istediğinde duracaksın. Sonra bakacaksın kayıplarına, kalanlarına, yaralarına."

Gibi didişip duruyorum bu laftan anlamaz kızcağızla. Anlamıyor, anlatamıyorum. O konuşuyor, ben konuşuyorum. Sonra da çatışmalar, kavgalar. Sonra sessizlik...

Sonra susuyorum. Her şeyi durduruyorum. Boz bulanık bir toz bulutu içinde, kendi etrafımda bir daire çiziyorum. dönüyor, dönüyorum. Otuz yılı geride bırakıyorum. Nice kördüğümler içinde kaybolduğum kesik kesik anlar birbiri ardına ekleniyor, ekleniyor. Anılar anılarla birleşiyor, bir zaman çizgisi haline gelip etrafımı kuşatıyor. Oradan buraya geliyorum.O gün gelip çatıyor, otuz yaşına basıyorum...

Bir araya gelip 'kutlama yapmak zorunda' hisseden arkadaşlarımdan kaçıyor, sözde mutluluklardan yalnız mutsuzluklarımı yaşamayı tercih ediyorum. İç sesimle birlikte, otuz yılımla buğulanmış gözlerle, keşke yanımda olsa dediğim hayali sevgilerimi de koluma takıp yürüyorum, yanlışlıklarımı, hatalarımı düşünüyorum. Ben geçmişindeki mutluluklarında yaşama hastalığına takılmışım, fasit dairede dönüp dönüp duruyorum.

Aramasını beklemediğim adam aramıyor beni... Ben yine de beklemediğimi beklemiyorum. Sabırsızlıkla kulak veriyorum telefonumun sessizliğine. Yokluğuna alışamıyorum, yokluğunu düşünemiyorum. İmkansız olan dönüşünü bekliyorum. Onunla da olmayacak, onu da biliyorum. Ama onu sevmeye de devam ediyorum.

Sonra sabah oluyor. Gözlerimi açıp, ne kadar daha uyuyabileceğimin hesabını yapıyorum. Başka çaremin olmadığını görünce açık gözler ama uyuyan bedenimle yatağıma veda edip yine zor ve yaşadığıma pişmanlık duyacağım bir gün için hazırlanmaya başlıyorum. Yine 'Bu kez geç kalmayacağım' diyorum. Hep koşarak ve ter içinde servise yetişiyorum. "Bugün sakin olacağım, gereksiz sinirlenmeyeceğim" sözünü veriyorum tabii ki. Saçmasapan bağırıp kavga ediyorum önüme gelenle her zaman olduğu gibi. Duramıyorum yerimde, basıyorlar bana... Kalkıp uzaklaşıyorum. hava alayım diye yürümeye başlıyorum bir süre. Sonrageri dönüyorum, aynı sıkılganlık içinde ne zaman sona ereceğini düşünüyorum bu işkencenin.

Sonra akşam oluyor. Bir hüzün, tükenmişlikle eve atıyorum kendimi.

İlla ki devam ediyorum yaşamıma. Yani, yaşamak buysa..


Rastgele...